İnsanın canı bazen durup dururken çay çekiyor gecenin ortasında. Semaverin içinde iki damla su kalmış, insan üşenebiliyor kalkıp ona su eklemeye. Üşengeçliğine yenik düşüyor ve elindekiyle yetiniyor. İçindeki su kaynamaya başlamış, bir de buharlaşıyor o suyun yarısı sanki çok su varmış gibi. Demlikte de akşam yemeğinden kalma bir çay var. Üstünden kaç saat geçmiş yemeğin, o çayın tadı bozulmuştur bile ama bir fincan çay için yeni dem koymaya da üşendim yine elimdekiyle yetindim. Fincanı aldım, doldurdum, sehpanın üstüne bıraktım. Bir de o çayı unutup başka şeylere dalmak var. İnsan canının çay istediğini bile unutabiliyor. Geri dönüp o fincanı hatırladığında çoktan çay ılımaya başlamış oluyor. Zaten tadı bozulmuştu o çayın yeniden pişince, şimdi üstüne çay ılımış; tadı tuzu kalmamış geriye. Her ne kadar bu çayı içmenin eziyet olacağını bilsem de içmeye başladım. Beni bunu yapmam için zorlayan yok ama işte çayı o kadar kaynat, fincana doldur; ''İçeyim madem, kalmasın'' diye düşünerek içiyor insan. İlk yudumla hissedilen şey bulanık oluyor, hem çayın tadı hem de o belirsiz sıcaklık insanı rahatsız ediyor. Biraz hava almak adına balkona çıkıp parmaklarımın arasında o sıcak olmayan ama soğuk da olmayan fincanı tutarak oturdum balkondaki sandalyeye. Balkona ilk çıktığımda yağmur yağıyordu ufaktan ama şu an kesildi, bu beni hayal kırıklığına uğratmadı değil. Soğumuş olan lezzetsiz ve içimde belirsiz duygular oluşturan çayımı büyük bir azimle bitirmeye çalışırken yağmur yeniden kendini belli etmeye başladı. Kendime işkence edercesine çayı içerken bir de üşüyordum. Yağmur yine yağmaya başladı ama havalar da yeterince sıcak değil henüz bu yüzden yağmur bana keyif vereceğine ufak bir dert kaynağı oldu.
Günün mutlulukları, gülücükleri ve göz yaşlarıyla geçen saatlerinden sonra bu garip çay günün özeti gibi aslında; gecenin ilerleyen saatlerinde oturup günün tüm o yaşanmışlıklarını hissettiriyor. Fincanın dibine yaklaşırken esen rüzgar ise hatırlatıyor bana, sıcak yaz günleri yakın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder